Gelenek ‘kemankeş’le ihya olacak!

Türk kültürünün önemli bir parçası olan ve Osmanlı’nın son döneminde bile spor olarak yapılan okçuluk, geleneksel anlamda işlevini tamamen yitirdi. 1924’te çıkarılan tekke ve zaviyelerin kapatılmasına

ilişkin kanun, Kemankeş Tekkeleri’ne de kilit vurunca, Osmanlı okçuluğu tarihe karıştı.
Tâ ki 2000’li yılların ortalarına kadar… Şimdi ise bir grup ‘kemankeş’, geleneksel Türk okçuluğunu ihya hareketine soyundu. Okçuluk Araştırmaları Derneği çatısı altında buluşan 50 kadar okçu, bu kayıp mirasın parçalarını birleştirmeye çalışıyor. Tabii bu ihya hareketinde de türlü zorluklar yaşamış, kemankeşler. Okçuluk her ne kadar Türk kültürünün bir parçası olarak anlatılsa da, geleneksel okçulukla ilgili neredeyse tüm kaynaklar yabancı dilde! Kemankeşleri bir araya getiren derneğin kurucusu Murat Özveri, Amerika’da kaynakları tararken, Macaristan’da düzenlenen geleneksel okçuluk turnuvalarında Türkiye’yi temsil ediyor. Alanında tek isim olan Hilmi Arıç ise tüm zorluklara rağmen atlı okçuluk geleneğinin sürdürülmesi için çalışmalarını sürdürüyor.

“Geniş bir bozkırda karlar arasında bir atlı… Beyaz örtüsünü savurarak geliyor. Başında destarı, sırtında kaftanı, ayağında çizmesi başlıyor atını dörtnala sürmeye, tarih sayfalarından fırlamış haliyle… Hedefin yanından hızla geçerken umursamaz görünüyor. Derken kıvrak bir hareketle birden arkasını dönüp, geriyor yayını ve atın dört ayağı da yerden kesildiğinde fırlatıyor okunu.” Bu görüntü ancak Kara Murat filmlerinde çıkar karşımıza diye düşünürken, Sivas’ta bulduk onu. Beyaz atıyla karlar arasında bu gösteriyi sunan Hilmi Arıç, okçuluğu geleneksel biçimiyle sürdürmek için çalışıyormuş. Evinin altındaki hazine olarak görüyor okçuluğu ve “Bu mirastan habersizdik kısa bir süre önceye kadar. Ta ki Türk okçuluğuyla ilgili araştırmalara başlayana kadar.” diyor. Her ne kadar Sivas’ta bu işi yalnız başına sürdürmeye çalışsa da başka şehirlerde de varmış kendisi gibi bu işe meraklı olan isimler. Ancak at üstünde ok atan tek kemankeş o. Diğerleri yerde icra ediyor bu işi! Onları internet vasıtasıyla bulmuş. Bilgi alışverişleri, makale çalışmaları derken oktan yaya, örften tekniğe kadar Türk okçuluğunun yeniden keşif süreci başlamış. Bütün bu gayretlere ‘Türk okçuluğunun ihyası’ diyebileceğimizi söylüyor Arıç. At üstünde hedef vurmanın çok zor ve tehlikeli olduğunu, hedefin ancak çok çalışarak vurulabileceğini de ekliyor.

Aslında Türk kültürünün önemli parçalarından biri ok ve yay. Avar İmparatorluğu’nun da Büyük Selçukluların da bayrağında bile bu silahların figürü var. Ancak bu köklü gelenek, Osmanlı’dan sonra pek önemsenmemiş, ihmal edilmesinin sonucunda da yok olmuş. Ta ki Kemankeş’ler grubu ortaya çıkana kadar. Birbirinden farklı portreye sahip yaklaşık 50 kişilik bir ekip, işte bu unutulan geleneği ihya etmek için kolları sıvamış. Bunun için kitaplar okunuyor, seminerler düzenleniyor, değişik ülkelerdeki etkinliklere gidiliyor. Ekibin ortak buluşma noktası ise www.kemankes.com sitesi.

Türkler, ‘Türk yayı’nı yapmayı yabancılardan öğreniyor

Türk okçuluğu konusunda ciddi çalışmalar yapan Tokat İl Sağlık Müdürü Dr. Yaşar Metin Aksoy, Türk yayının belli özellikleri olduğunu anlatıyor. Aksoy, küçük yaştan beri bu işe meraklı olduğunu; fakat yapımı hakkında pek fazla bilgiye ulaşamadığından hevesinin kursağında kaldığını belirtiyor. Daha sonra üzerine uzun yıllar süren çalışmalar yapmış ve bu sefer de malzeme eksikliğiyle karşılaşmış. Ancak şu anda Türkiye’de geleneksel yay yapımını bilen iki kişiden biri olarak kabul ediliyor. Geleneksel Türk okçuluğunun tanıtım kısmını da Murat Özveri üstlenmiş durumda. Özveri, yabancı dergilere gönderdiği makalelerle, okçuluk üzerine bilgilerini ve deneyimlerini dünyayla paylaşıyor. Ancak burada acı bir noktaya da dikkat çekiyor, Özveri. Geleneksel Türk okçuluğu hakkındaki bilgileri bizde çok kaynak bulunmadığı için maalesef yabancı ülkelerden topluyormuş. New York kütüphanesinden kitap araştırıyor, Kanadalı Osmanlı kompozit yayları ustası Adam Karpowicz’den yay yapımı hakkında ders alıyor. Ayrıca, okçuluk müsabakalarında diğer milletlerden insanlarla bilgi alışverişinde bulunuyor. Son olarak Kore ve Macaristan’da yapılan okçuluk müsabakalarına katılmış biri. Geleneksel okçuluğun takipçilerinden bir diğeri de Cem Dönmez. Yay yapan en ustalardan biri. Ancak günümüzde Osmanlı yaylarını en iyi şekilde üretenler ise yabancılar. Kanadalı yay ustası Adam Karpowicz, Macaristan’dan Csaba Grozer ve ABD’den Lucas Novotny en tanınan isimler.

Atıcılık tekkesi kapanınca

Türk kültürünün önemli parçalarından olan ok ve yay, binlerce yıl savaş meydanlarında kullanılmış; bu silahların pabucunu ateşli silahlar bile dama atamamıştır. Daha seri bir şekilde atış imkânı sağlayan geleneksel yaylar, uzun menzilli ve etkili atışlar yapılabilmesini kolaylaştırdığı için hep ilgi görmüştür. Yüzyıllar boyu savaş meydanlarının demirbaşı olan okçuluk, Osmanlı’nın son dönemine kadar da yaygın bir spor olarak varlığını sürdürmüştür. Tabii bu sürekliliği sağlamada, bugünkü Okçuluk Federasyonu’nun karşılığı olan ‘Atıcılık Tekkesi’nin önemi de büyüktü. Tüm kemankeşler (okçular) oraya kayıtlıydı ve yaklaşık beş yüz altı yüz metre uzağa ok atamayanlar, kemankeş sayılmıyordu. Ancak 1924’te çıkarılan kanunla tekke ve zaviyelerin kapatılması, Atıcılık Tekkesi’nin de son bulmasına neden olmuş ve geleneğin kesintiye uğramasıyla sonuçlanmıştı. 1937’de verilen bir emirle kemankeş ailelerinden gelen birkaç kişiye ‘Okspor’ kurdurulduysa da 1939’da başka bir emirle tekrar kapatılmıştır. Sosyal yapıdaki yaşanan dramatik değişiklikler ve okçuluk teçhizatına olan talebin ortadan kalkması ile 1970’lere tek bir yay ustası (kemanger) gelebilmiş. Aynı zamanda bir hat ve ebru ustası da olan Necmeddin Okyay, bu alanda ‘üstat’ sayılan kimseler yetiştirmesine rağmen yeterli olamamış, 1976’da vefat etmesiyle birlikte okçuluk da tarihe karışmıştır. Kaybolan bu değere sahip çıkanlar ise ironik biçimde batı dünyası olmuş. Teknik olarak daha iyisi henüz yapılamayan geleneksel Osmanlı yaylarının üretimi, günümüzde Kanada, Amerika ve Macaristan gibi ülkelerde yapılıyor. Osmanlı okçuluğu hakkında Türkçe kaynaklar kıtken, Almanca ve İngilizce olarak basılmış çok sayıda kitap ve makale bulunuyor.

Yay, Akça ağacından yapılıyor

Geleneksel yayın ana kısmı akça ağacından imal ediliyor. Ağacın üzerine balık damağından elde edilen bir çeşit tutkal ile boynuz parçası yapıştırılıyor, arka tarafına ise esnekliğini artırmak için hayvan kirişi yapılıyor. Yayın tamamı deri ile kaplanıyor. Türk yayı üç kısım; elle tutulan kabza, esneyen sal ve kirişin takıldığı, ‘kasan’ adı verilen uçtaki eğri kısım.

Bu arada okçuluğun Türk kültüründeki önemi o kadar büyük ki, bugün kullandığımız bazı deyimler de bu alandan geliyor. ‘Kepaze olmak’ ve ‘Çile çekmek’ deyimleri de bunlardan. Kemankeş olmak için Atıcılar Tekkesi’ne başvuranlara önce çekiş ağırlığı düşük olan yay veriliyor; bu yaya da kepaze deniyordu. Yine Osmanlı yaylarının kirişlerine ‘çile’ adı veriliyordu. Okçuluğa yeni başlayan öğrencinin sıkıcı yay çekme talimlerinin bu safhasına da ‘çile çekme’ deniyordu. Okçuların dervişlik yönü de olduğu için tasavvufa ‘çile çekme’ deyimi yer etmiş. m.yegen@zaman.com.tr

Okçuluk terimleri

Zihgir: Başparmağa takılan okçu yüzüğü. Kiriş/çile: Yayın kurulduğu ipek ip demeti. Meydanlık: Kirişin ortasına sarılan ip. Kepaze: İdman yayı .Menzil atışı: Uzun mesafe atışı. Kabza: Yayın tutulduğu kısım, okçu tekkelerinde icazet. Sal: Yayın esneyen kısmı. Kasan: Yayın kıvrık uç kısmı. Baş: Yayın kiriş takılan kısmı. Endam: Okun şekli. Şem endam, kiriş endam, tarz-ı has. Kabak: Atlı okçulukta direk üstüne dikilen hedef. Puta: Yer okçuluğundaki hedef. Temren: Ok ucu. Yelek: Okun tüy kısmı. Gez: Okun kirişe takılan arka kısmı.