ihya etmek

90 bin kişilik tebaya sahip olan sanal krallık adeta ihya oldu

Çek Cumhuriyeti’nde uyanık girişimci Harabis ile komedyen Polivka, Olomouc kentine turist çekmek için sahte krallık kurdu. Ancak Eflak Krallığı’nın Kralı Polivka ile Dışişleri Bakanı Harabis kısa sürede iktidar kavgasına tutuşunca olay yargıya taşındı

Çek Cumhuriyeti’nin Olomouc kentinde bir mahkeme ülke tarihinin en ilginç davalarından birine baktı. Komedyen Bolek Polivka, eski iş ortağı Tomas Harabis ile turist çekmek için kurgulanmış Eflak Krallığı’ndaki hakları konusunda anlaşamayınca olay mahkemeye taşındı.
Dünyamızda neyin gerçek neyin kurgu olduğunu birbirinden ayırt etmek adeta imkansız. Çek Cumhuriyeti’nde kurnaz girişimci Tomas Harabis’in turistleri çekmek için yarattığı kurgu krallık bunun en bariz ve son örneği. Fotoğrafçı yazar Harabis, ülkenin güneydoğu köşesine sıkışmış, Lüksemburg büyüklüğünde dağlık bir bölge olan Eflak bölgesine turist çekmek için 1997’de bir krallık kurguladı. Kendi bayrağı ve resmî olmayan bir para birimi (jurovalsar) olan ülkeye girmek için bir seyahat izni, yani vize almak gerekiyor. Ülkede kraliyet aracı da eksik değil, eski Doğu Almanya’da üretilen sarı renkli Trabant marka bir resmî devlet aracı bu görevi görüyor. Ayrıca şaka ülkede tek bölümü erik konyağı (slivovica) üreticiliği olan bir üniversite de bulunuyor.
2000’de başarılı Çek komedyen ve palyaço Bolek Polivka taç giyme töreniyle kral ilan edildi ve ‘Bağışlayıcı Kral I. Boleslav’ olarak tahta oturdu. Tomas Harabis de ülkenin mabeyincisi (dışişleri bakanı) unvanını aldı. İkili başta uyumlu hareket ediyor ve sanal krallıkta işler iyi gidiyordu. Başkent Prag’a uçakla bir saat uzaklıktaki Eflak Krallığı’nı görmek için turistler bölgeye akın ediyor ve onların akın etmesiyle, bölgede oteller, restoranlar, birahaneler pıtrak gibi bitiyordu.

Tevez’in bereketi sahibini ihya eder!...

İranlı işadamı Kia Joorabchian, Arjantinli yıldız futbolcu Carlos Tevez’e yaptığı yatırımın karşılığını fazlasıyla alacağa benzer: Manchester United, kiralık oynayan Tevez için Joorabchian’a 35 milyon sterlin bonservis bedeli ödemeye hazırlanıyor

Premier Lig ve Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Manchester United, takımda kiralık olarak forma giyen Carlos Tevez için rekor bir bonservis bedeli ödemeye hazırlanıyor. Tapusu West Ham United’da görülse de Arjantinli futbolcunun sahibi aslında İran asıllı bir iş adamı. Kia Joorabchian tarafından Javier Mascherano ile birlikte satın alınıp Corinthians’a getirilen Tevez, Brezilya’da 2005 yılında takımını hem şampiyonluğa taşımış hem de 29 yıl sonra ligin en iyisi seçilen ilk yabancı futbolcu olmuştu.

GELİŞİ OLAY OLMUŞTU •

İranlı iş adamı, Arjantinli futbolcuları West Ham’a getirdiğinde birçokları şaşırmıştı. Oyuncuların hakları Joorabchian’ın şirketi olan Media Sports Investments’a aitti. MSI’nin arkasında Rus oligarklar Roman Abramovich ve Boris Berezovski olduğu söylenmiş, hattâ Chelsea başkanının şirketin yüzde 15’ine sahip olduğu iddia edilmişti. Tevez, West Ham’da sorunlu başlamış ve Arjantin Milli Takımı Teknik Direktörü’nden aldığı emirle takımdan ayrılmaya karar vermişti. Başta ikna edilse de, Carlitos lakaplı futbolcu Manchester United’a kiralık olarak imza attığında Ada’da tantana kopmuştu.

Mikel ihya edecek!...

Chelsea’nin Kârun kadar zengin sahibi Roman Abramovich’in bugünlerde canı biraz sıkkın...

Dünya piyasalarını saran ekonomik kriz nedeniyle 15 milyar avro kaybettiği söylenen Rus iş adamı, belli ki bütün eski dosyaları açacak ve ‘zararın neresinden dönülürse kârdır’ demeye çalışacak. ‘Maviler’ iki yıl önce Norveç’in Lyn takımından transfer ettiği John Obi Mikel için kulübüne 4, futbolcuyla daha önce anlaşan Manchester United’a 12 milyon sterlin ödemişti. Yolsuzluk suçlamasından hüküm giyen, o zamanki Lyn’in yönetim kurulu başkanı Morgan Andersen nedeniyle mahkemeye başvurmaya hazırlanan Chelsea, futbolcunun belgelerinde tahrifat ve sahtecilik yapan idareci nedeniyle ödediği parayı geri almaya hazırlanıyor.

Zil­hic­ce a­yı­na d­âir...

Dün de ifâ­de et­ti­ği­miz gi­bi bu­gün, hac ay­la­rı­mız­dan Zil-hic­ce ayı­nı id­râk et­tik. Bi­lin­di­ği üze­re, ba­zı za­man­lar ben­zer­le­ri­ne na­za­ran çok da­ha kud­sî, mu­kad­des ve mü­bâ­rek­tir. Al­la­hü teâ­lâ, kul­la­rı­na çok mer­ha­met et­ti­ği, acı­dı­ğı için, ba­zı ge­ce­le­re, gün­le­re ve ay­la­ra hu­sû­sî kıy­met ver­miş; bu ge­ce, gün ve ay­lar­da­ki, du­â, tev­be, na­maz, oruç, kur­bân ve hac gi­bi ibâ­det­le­ri ka­bul ede­ce­ği­ni bil­dir­miş­tir. Kul­la­rı­nın çok ibâ­det yap­ma­la­rı, du­â ve tev­be et­me­le­ri için böy­le ge­ce, gün ve ay­la­rı bi­rer se­bep kıl­mış­tır. Böy­le gün ve ge­ce­le­ri ih­yâ et­me­li ve say­gı gös­ter­me­li­dir. Say­gı gös­ter­mek, ha­râm iş­le­me­mek­le olur.
[El-ham­dü lil­lâh, dî­nî bay­ram­la­rı­mız­dan bi­rin­ci­si olan Ra­ma­zân Bay­ra­mı­nı, 30 Ey­lül-1-2 Ekim (1-3 Şev­vâl) tâ­rih­le­rin­de id­râk­le şe­ref­len­miş­tik; Kur­bân Bay­ra­mı ise, dî­nî bay­ram­la­rı­mız­dan ikin­ci­si. 8-11 Ara­lık (10-13 Zil­hic­ce) tâ­rih­le­rin­de de, Kur­bân Bay­ra­mı­nı id­râk­le şe­ref­le­ne­ce­ğiz in­şâ­al­lah. Na­sip olur­sa, öbür haf­ta­ki ma­kâ­le­le­ri­mi­zi bay­ram ko­nu­sun­da yaz­ma­yı dü­şü­nü­yo­ruz.] Ma’lûm ol­du­ğu üze­re, bay­ram gün­le­ri, gü­nâh­la­rın af­fe­dil­di­ği, bir­lik ve be­râ­ber­lik duy­gu­la­rı­nın pe­kiş­ti­ril­di­ği, yok­sul­la­rın se­vin­di­ril­di­ği gün­ler­dir.
“HA­RÂM AY­LAR” ve “HAC AY­LA­RI”
Bu mu­kad­di­me­den son­ra, şim­di de kı­sa­ca “el-Eş­hü­ru’l-hu­rum=Ha­râm Ay­lar” ve “Eş­hü­ru’l-hac=Hac Ay­la­rı” de­ni­len ay­lar­dan bah­se­de­lim:
“HA­RÂM AY­LAR”: Re­cep, Zil-kâ’de, Zil-hic­ce ve Mu­har­rem ay­la­rı­dır.
“HAC AY­LA­RI” da: Şev­vâl ve Zil­ka’de ay­la­rı ile Zil­hic­ce’den ilk on gün­dür. Al­la­hü teâ­lâ, âyet-i ke­rî­me­de (meâ­len) bu­yur­du ki:
“Hac (ay­la­rı), bi­li­nen ay­lar­dır [Şev­vâl, Zil­ka’de ay­la­rı ile Zil­hic­ce’den on gün­dür.] İş­te kim o ay­lar­da hac­cı, ih­râ­ma gi­re­rek ken­di­ne farz ya­par­sa, ar­tık hac­da ka­dı­na yak­laş­mak, gü­nâh iş­le­mek ve kav­ga et­mek yok­tur. Siz ne ha­yır ya­par­sa­nız, Al­lah onu bi­lir. Bir de (hac yâ­hut âhi­ret için) azık edi­nin, mu­hak­kak ki azı­ğın ha­yır­lı­sı tak­vâ­dır ve ey ak­lı tâm olan­lar, ben­den kor­kun.” (Ba­ka­ra sû­re­si, 197)

Patronları ihya edecek vergi değişikliği

Maliye`nin, Gelir Vergisi oranlarını indirmesi halinde asgari ücretli yılda sadece 325 lira ek gelir elde edecek.

Maliye Bakanlığı`nın Gelir Vergisi oranlarında yapmayı planladığı indirim asgari ücretliye aylık 27 lira ek kazanç sağlarken, holding sahibi patronlar da dahil olmak üzere yüksek gelir grubundaki mükellefleri adeta ihya edecek. Düzenleme yasalaştığı takdirde Türkiye`nin vergi rekortmeni Aydın Doğan`ın ödeyeceği vergi yaklaşık 3 milyon YTL azalacak.

VERGİ DÜŞECEK

Maliye Bakanlığı, Kurumlar Vergisi oranlarında yaptığı 10 puanlık indirimden sonra şimdi de Gelir Vergisi mükelleflerinin vergisini düşürmek üzere harekete geçti. Bu amaçla Gelir Vergisi Kanunu`nda yapılacak köklü değişikliklerin içerisine `oran indirimi` de dahil edilecek. Edinilen bilgilere göre Maliye bürokratları, halen yüzde 15-20-27 ve 35 şeklinde sıralanan dilimleri azaltarak yüzde 10-20 ve 25 düzeyine çekecek. Böylece düşük gelirli vatandaşların vergi yükü 5 puan, yüksek gelirlilerin vergi yükü ise 10 puan inecek.

SON KARAR MECLİS`İN

Bürokratların hazırladığı indirimli yeni oranlar Maliye Bakanı Kemal Unakıtan`ın da onayından geçmesi halinde Bakanlar Kurulu`na sunulacak. Oranlarda son kararı ise Meclis verecek. Düzenlemenin bu şekilde yasalaşması halinde asgari ücretliler yüzde 15 yerine yüzde 10 vergi ödeyecek. Böylece asgari ücretlilerin aylık maaşı bugünkü rakamlarla 27 lira, yıllık kazancı da 325 lira artacak.

AKP ve AB, Patrikhane`yi ihya etti

Avrupa Birliği, (AB) Fener Rum Patrikhanesi`nin bulunduğu Fatih İlçesi`nin Fener ve Balat semtlerini ihya etti.

Avrupa Birliği, (AB) Fener Rum Patrikhanesi`nin bulunduğu Fatih İlçesi`nin Fener ve Balat semtlerini ihya etti.

Avrupa Birliği(AB) ve Fatih Belediyesinin ortaklaşa yürüttüğü `Fener Balat Semtleri Rehabilitasyon Programı` tamamlandı.

Kadir Gecesi, nasıl ihya edilir?

Nasıl ki yazısız bir kağıda önem vermeyiz, fakat kağıdın üzerine bir ayet yazarsak, artık o kağıdı başımızın üstünde tutarız; işte Kadir Gecesi de gecelerden bir gecedir. O gecede Kur`an-ı Kerim`in inmiş olması ve okumanın da dünyamızı cennet etmesi karşılığında bu geceye önem veriyoruz...

Kadir Gecesi`nde yapılacak en önemli ibadet, günahlara tövbe etmektir. Günahlarımızın bütününe tövbe edemiyorsak, hiç değilse bir tanesine tövbe etmeliyiz. Bana göre bir şahıs, `Allah`ım, bu mübarek gecenin hürmetine sigara içmemeye karar verdim, içtiklerime de tövbe ettim` dese, işte o şahıs Kadir Gecesi`ni en güzel şekilde ihya etti...

Bir hanım kapanmaya, bir daha gıybet etmemeye yahut tefsir okumaya karar verir. İşte o hanım da Kadir Gecesi`ni en güzel şekilde ihya etti. Bir genç, kütüphaneden Peygamberimiz`in hayatıyla ilgili kitabı alır, onu okumaya başlar. İşte o genç, Kadir Gecesi`ni ihya etti.

Kadir gecelerinde fizik, kimya çalışırdım ibadet diye... Neden ibadet oluyor? Fizik, kimya maddeyi anlatır. Maddeyi yaratan Allah`tır. Allah`ın yarattıklarını öğrenmek ibadettir. Okullarda bize bu bilgileri, tabiatçılık adına okuttular. Ben Kadir Gecesi`nde o kitapları Allah adına okuyarak büyük bir tabiatçılıktan İslamiyet`e geçtim. Böylece Kadir Gecesi`ni ihya ettim. Yani karanlıktan aydınlığa çıktım. İhyadan itaate çıktım Kadir Gecesi`nde...

İz Tv'de vitamin var!

Beykozlu Şahin Hoca'yı tanır mısınız? Tanımazsınız; az sayıdaki Beykozlu ve sporcu hariç, Şahin Hoca'yı kimse tanımaz. Kolaylıkla tahmin edeceğiniz üzere, yarım saat öncesine kadar ben de tanımıyordum; çalışmaktan bunalınca kendime güzel bir çay demleyip İz Tv'yi açtım.

"Hayatın Notları: Beykozlu Şahin Hoca" diye bir program. Oturup bir güzel seyrettim ve harcadığım yarım saat için İz Tv'yi kuranlara, bu belgesele emek verenlere şükran duydum.

Uydu ve diğer yayın platformlarını ucuca koyunca sayısı yüzü hayli geçen Türkçe kanal seyretmek imkânımız var; bunların içinde belgeselciliği ve belgesel yayınını kendine "iş" edinen sadece İz Tv. Düşünüp taşınıyorum diyorum ki, "Türkiye'de sadece belgesel yayınlayarak bir televizyon kanalını ayakta tutmaya çalışan kişi ya çok zengin, ya mecnûn ya da belgeselciliği çok seven bir meraklı olmalı!" Bu işe biraz bulaşmış herkes, bazı kalantor kurumların siparişi üzerine çekilen belgeseller hariç, bu işten iflâh eden kimse olmadığını çok iyi bilir.

Şimdi tekrar soruyorum; belgesel seyrediyor muyuz? Sizin yerinize ben cevap vereyim müsaadenizle, "belki seyredeceğiz ama bulamıyoruz ki!" Ee bulsak seyreder miyiz?

Obama’dan beklenenler

Obama'nın ABD başkanlığına seçilmesi tüm dünyada yeni beklentilerin oluşmasına neden oldu. Dünyanın en zengin ülkesi fakirlerin umudu aline geldi. Çünkü Obama'yı kendilerinden biri olarak algıladılar.

Büyük bir ABD dergisinde Obama'nın bir fotoğrafı yayınlandı. Bir Amerikalı gibi ayaklarını masanın üzerine uzatmıştı ve bu haliyle onu kendilerinden biri sayanlara benzemiyordu ama ayakkabılarının altı delikti. Kendimi hakarete uğramış gibi hissettim. ABD'de ayakkabıları delik sıradan bir insanın bile zor bulunacağını düşündüm ama o fakirliği simgeleyen delik ayakkabılarla poz vermişti. Bunun bir stüdyo çekimi olduğu ve imaj yaratmak için çekildiği belliydi. Artık karşımdaki bir kişi değil bir imajdı ve hemen Obama'yı atlayıp arkasındaki gücü ve ne yapmak istediğini düşünmeye başladım. Delik ayakkabılar bir ayrıntı mıydı yoksa başkanın kendisi de bir vitrin malzemesi miydi?

Obama seçilince köklerinin bulunduğu Kenya çok sevindi ve ABD başkanının bu ülkeyi ihya edeceği beklentisi oluştu. Eğer bu beklenti doğru olsaydı her biri dünyanın bir bölgesinden gelen Amerikalılar ya kökenleri birbiriyle savaşınca kavgaya tutuşur, ya da müttefiklerse barış içinde olurlardı.

Mustafa filmi, Turkcell'i nasıl ihya etti?

Mustafa filmi Türkiye gündemine damgasını vurdu. Turkcell'in sponsor olmaması ile başlayan tartışmada asıl kazançlı kim çıktı dersiniz?

Mustafa filminin sponsorluğuyla ilgili 250 adet haber yayınlanmış. Bu haberlerde Turkcell sponsor olmamasına karşın 121 adet haberle lider olurken, sponsorluk için 350 bin Dolar vererek ana sponsor olan Sabancı ise sadece 36 haberde yer almayı başarmış.Yani Mustafa filmi turkcell' i ihya etmiş oldu.

Interpress'in Ekonews.com için yaptığı özel araştırmaya göre yarışın kesin galibi Turkcell oldu. Turkcell Sabancı’ya göre iki at daha fazla haber olarak tartışmaların odak noktasında yer aldı. Üstelik Mustafa filminin iddialı içeriği nedeniyle tartışma konusu olması, Turkcell’in sponsor olmaması konusundaki dezavantajını da gidermiş gözüküyor.

Sponsor olmaktansa “olur gibi yapmak”

Önce Can Dündar'ın Mustafa filmine sponsor olan Turkcell gösterim öncesinde filmi izledikten sonra bu kararından vazgeçmişti. Bu vazgeçişin ardından Can Dündar filme sponsor olması için Sabancı Grubu ile görüşmüş ve grup 'Mustafa' filmine ana sponsor olmuştu.
Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesi haline gelen Mustafa filmi ve sponsorluk tartışmasından yine en karlı Turkcell çıktı.

Bu konuyu ben açtım, nasıl kapatacağım?

Kaç zamandır bazı kavramların, kelimelerin geldikleri yeri düşünüyorum. Yani akıbetlerini... Bazılarının içi boşaltıldı, bazıları ise gerçek anlamından koparıldı. Mesela büyüklerimiz için, nimet kelimesi, dini ve ekmeği çağrıştırıyor, hatırlatıyor. Onlara göre, İslam dini, bizlere verilmiş en büyük nimettir. Ekmek de öyle...

Ya şimdi? Nimet deyince, aklımıza öncelikli olarak Nimet Abla Gişesi, teknolojinin nimetleri ve rant geliyor.

“İktidar olmanın nimetlerini yiyor” gibi.

“Falanca kişiye yakın olmanın nimetlerini topluyor” gibi.

Birçok şey böyle değil mi?

Biraz düşünün: Yerel yönetimlerin, hatta iktidarların icraatlarına bir bakın. Park ve bahçe işlerine, kaldırım vs çalışmalarına... İhalelere... İlişkilere...

Önceden ihya etmek için iş yapılıyordu. Şimdi ise ihya olmak için... Tabii bunun istisnaları da yok değil, var.

Sevgili Hüseyin Akın, ihya meselesini biraz kişiselleştirmiş: “Biz İhya okuduk, onlar ihya oldu” diyor. Bu da işin başka bir tarafı...

Sünneti İhyâ Etmek

Yüzyıllar, bin yıllar gelip geçer. Devirler, çağlar birbirini kovalar. Bin bir emekle yapılan planlar, programlar eskir. Müslümanların değişmeyen tek hedefi vardır: Dini Allah'ın istediği gibi yaşamak için Resûl-i Ekrem'in sünnetini canlı tutmak. Çünkü gerçek din Peygamber aleyhisselâm'ın getirdiği ve yaşayarak yorumladığı dindir. Dini yaşamak Peygamber'i örnek almakla, onun gibi yaşamaya çalışmakla olur.

Allah'ın insandan ne istediğini en iyi bilen Resûlullah'tır. Kur'ân-ı Kerîm'i en doğru anlayan odur. Kur'ân'ı anlamak, onu Allah'ın gönderdiği tazelikte yaşamak sünneti yaşamakla mümkündür. Bir yerde Peygamber'in sünneti canlı bir şekilde yaşanmıyorsa, orada din de Allah'ın istediği şekilde yaşanmıyor demektir.

Sünnetin canlı ve diri olmadığı yerde bid'at dediğimiz dinde yeri bulunmayan, sünnete ters düşen davranışlar canlıdır. Orada Peygamberimiz'in sapıklık diye nitelediği ve dine tamamen zıt gördüğü hareketler din yerini alır. Şu halde Peygamber aleyhisselâm'ın sünneti bizim için hava gibi, su gibi önemlidir.