12 günde kekemelikten kurtuldular

Mustafa, Haşim, Buse...Yıllarca kekemelikle mücadele ettiler, aileleriyle birlikte çalmadık kapı bırakmadılar. Sonunda başardılar ve kendi deyimleriyle artık 'şiir' gibi konuşuyorlar.

Kekemelik, bazı ses, hece ve sözcüklere başlayamama, takılma, tekrarlama, duraklama ve bazen de burun kırıştırma, kafa sallama, el vurma gibi ikincil davranışların eşlik ettiği konuşmanın kesintiye uğraması olarak tanımlanıyor.

Nedeni kesin olarak bilinmeyen, erkek çocuklarda kız çocuklarından daha fazla görülen kekemelik terapisiyle ilgili tartışmalar yıllardır sürüp gidiyor. Kekemelik terapisinin bilimsel yöntemlerle yapılması gerektiğini belirten akademisyenler, konuşma merkezlerindeki terapilere sıcak bakmıyor, kısa sürede kekemeliği düzelttiğini iddia eden merkezlere şiddetle karşı çıkıyor.

Terapi şekli ve süresiyle ilgili tartışmalar devam ediyor ama giderilemeyen kekemelik sorununun, hem çocuğun hem de ailenin hayatını önemli ölçüde etkilediği de bir gerçek. Ntvmsnbc, yıllarca bu sorunla mücadele ettikten sonra akıcı konuşmayı başaranların hikayesini dinledi, kekemeliği 12 günde tedavi ettiğini söyleyen Ankara Konuşma Eğitim Merkezi yetkilileriyle görüştü ve "Kekemelik 12 günde tedavi edilebilir mi?" sorusunu, Anadolu Üniversitesi Dil ve Konuşma Bozuklukları Merkezi (DİLKOM) Direktörü Prof. Dr. Seyhan Topbaş’a yöneltti.

YILLARCA 'KONUŞMA MÜCADELESİ’ VERENLER NE DİYOR?
(Buse Bulmuş, 19 yaşında)
Buse Bulmuş, Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyor. 4 yaşından 18 yaşına kadar kekemelik sorunu yaşamış, kekemelikten kurtulmak için her yolu denediğini ancak sonuç alamadığını söylüyor. Buse Bulmuş, üniversite sınavında edebiyat bölümünü kazanınca hem çok sevindiğini hem de çok üzüldüğünü belirtiyor ve kekemelikten nasıl kurtulduğunu şöyle anlatıyor:

"Türk dili ve edebiyatı, konuşmaya yönelik bir bölüm. Kekemelik zaten hayatımı yeterince zorlaştırıyordu ama üniversitede o bölümü kazanınca, kekemelik benim için çok daha önemli bir sorun haline geldi. Bu durumdan kurtulmam gerektiğini biliyordum ama nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Çünkü yıllarca uğraştım, değişik tedaviler gördüm, doktorlara gittim ama değişen bir şey olmadı. Burada gördüğüm eğitim ise hayatımı değiştirdi. Şu anda gördüğünüz gibi hiç bir sorunum yok, artık rahatlıkla ve akıcı şekilde konuşabiliyorum."

12 günlük terapiyle kekemelikten kurtulduklarını söyleyenlerin hikayesi ortak noktalar içeriyor. İşte onlardan birkaçı:

(Mustafa Kadir Arıkan, 14 yaşında)
“6 yaşından beri kekemelik sorunuyla yaşıyordum. Burada aldığım eğitimden sonra normal ve akıcı konuşmayı başardım. Önceden kekemeydim ve çok zorlanıyordum. Arkadaşlarıma çok kısa bir şey söyleyeceğim zaman yarım saatte söyleyemiyordum, arkadaşlarım da ben de bu duruma sinir oluyorduk. Ama şimdi öyle değil, ben de artık onlar gibi konuşuyorum, bu sıkıntıdan kurtuldum. Hem daha rahat ve güzel konuşuyorum hem de derslerimde daha başarılıyım. Buraya gelinceye kadar çok uğraştık, ailemle birlikte neredeyse gitmediğimiz hastane kalmadı ama hiç birinden sonuç alamadık. Burada hem ben çalıştım, hem merkezledekiler çalıştı ve bu işi sonunda bitirdik. Kekemelik her alanda bana zorluk ve sıkıntı yaşatıyordu. İnanmak başarmanın yarısıdır, bir şeye inanırsak o şey gerçekleşir. Ben de burada kekemelikten kurtulacağıma inandım ve kurtuldum. Şimdi artık şiir gibi konuşuyorum, çok mutluyum."

(Dursun Kaynak, Haşim'in babası)
“Haşim, 3 yaşından beri kekemeydi, şimdi 14 yaşında. Yıllarca çocuğumu üniversitelere, üniversite hastanelerine ve uzmanlara götürdüm ama konuşması düzelmedi. 12 günlük eğitimden sonra çocuğum rahatlıkla konuşmaya başladı. Eğitmenlerin verdiği egzersizleri tam olarak yaptığı için konuşabiliyor. Şu anda çok memnununuz, kekemelik düzeldikten sonra dersleri de düzeldi. Çünkü önceden kendisini ifade edemediği için dersleri de çevresiyle ilişkileri de iyi değildi. Ailelere önerim; çocuklarında kekemelik veya başka bir konuşma bozukluğu varsa geç kalmasınlar ve çaresini bulsunlar. Çünkü bu hem çocuğun hem de ailenin hayatını zorlaştıran bir durum."

(Ergün Arıkan, Mustafa'nın babası)
"Biz yaklaşık 7 yıldır bu sorunla uğraşıyoruz. Bir çok üniversiteye ve özel merkeze gittik, çocuk psikiyatristinden, psikologlardan ve uzmanlardan destek aldık ama sorunu çözemedik.

Yani neredeyse gitmediğimiz üniversite, uzman ve konuşma merkezi kalmadı desem abartmış olmam. Gerçekten yıllardır bu sorunu çözmek için her kapıyı çaldık ama bir sonuç alamadık. Bu sorunu yaşayan çok insan var, onlar da benim gibi hastane hastane dolaşıyorlar ama sonuç alamıyorlar. Biz şimdi çok mutluyuz, çünkü sonunda bu işi halledebildik. Zaten size de söylediği gibi kendisi de ‘artık şiir gibi konuşuyorum’ diyor."

AKEM: DÜZELTİYORUZ
“Konuşma bozukluğunun, bozuk olan kısmını cımbızla çekiyoruz ve 12 günde kekemeliği düzeltiyoruz” diyen Ankara Kekeme Eğitim Merkezi’nden (AKEM) eğitmen Erengül Kaim, uyguladıkları yöntemi şöyle anlattı:

“Verdiğimiz eğitim; sadece kekemeliği değil, pelteklik, hızlı ve yavaş konuşma gibi bozuklukları da kapsıyor. Biz, konuşmanın bozuk olan kısmını irdeliyor ve onu düzeltiyoruz. Yani kişiye yeni bir konuşma alışkanlığı kazandırmak gibi bir durum yok. Melodik konuşma, destek alarak konuşma veya çok yavaş konuşma yapmıyoruz. Çünkü bu tür konuşma şekilleri kişinin sosyal yaşamında negatif etki oluşturuyor. Bu şekilde konuşmaya çalışan kişi de bir süre sonra bıkıyor, zaten çevresindeki insanlar da bu duruma tuhaf karşılıyor.

Birinci hafta bilgisayar destekli eğitim veriyoruz. Burada kekemelik sorunu olan bireyin ağız şekillerine ve harfleri ağzından nasıl çıkardığına bakıyoruz. Çünkü konuşma bozukluğu olanlar harfleri yanlış çıkarırlar. Örneğin ‘A’ harfini söylerken ağzın açılması, dilin arkaya ve aşağıya doğru inmesi gerekir. Ama kekeme olan kişi, ‘A’ harfini söylerken dilini dışarı doğru çıkarıyor. ‘E’ harfinde de dil aşağıya doğru gidip ağız açılırken, kekemelerde ‘E’ harfi söylenirken dil genelde dışarıda oluyor. Çünkü kekemelikte dudak ve dil tembelliği ön plana çıkıyor. Biz bunu ortadan kaldırıyoruz.

Böylece bir şekillenme söz konusu oluyor. Kişinin dilini ve dudaklarını doğru kullanmaya başlamasıyla, kendisine olan güveni artıyor. Özgüvendeki bu artış, kekemelik sorunun çözümünde çok önemli bir adım oluyor.”

Eğitimdeki anahtar noktanın, doğru nefes olduğunu söyleyen, kekemelikte dil, dudak ve yanak kaslarının tembelliğine vurgu yapan Erengül Kaim’e göre, kişi yanlış kalıplaşmış harfleri doğru kullanmaya başlayınca sorun çözüme doğru gidiyor.

“Kekeme olan kişiye doğru nefes almayı ve nefesini doğru kullanmayı öğretiyoruz. Kekemelerin çok büyük bir kısmı düzgün ve doğru nefes alamamaktadır. Doğru nefes alamadıkları için kelimelerin arasında dururlar ve takılırlar. Böyle olunca kişi, konuşamadığı ve konuşamayacağını düşündüğü için endişelenir, endişelendikçe de iyice kekelemeye başlar.

B'Yİ SÖYLEYEBİLMEK İÇİN 36 SANİYE BEKLEMEK NE DEMEK?
Verdiğimiz doğru nefes eğitimiyle bu endişeyi yok ediyoruz. Konuşurken kafasını masaya vuran veya eliyle kafasına vuranlar, boyun bölgesininden yukarı doğru kafasını uzatanlar, duvara vuranlar ve bir tek ‘B’ harfini ağzından çıkarmak için 36 saniye bekleyenler oluyor. Buradaki eğitimle bu tür tikler de giderilebiliyor. Doğru ve derin nefesin ne kadar yararlı olduğunu artık herkes biliyor. Biz de konuşma bozukluklarında egzersizlerle kişiye önce doğru nefes almayı öğretiyoruz. Kekemelik sorunu olanlar konuşurken ağızlarını iyi kullanmazlar. ‘Yanlış mı konuşacağım’ endişesiyle ağızlarını fazla açmazlar. Bu da sesin boğuk çıkmasına neden olur. Buradaki en önemli nokta ise çene, dudak ve ağız hareketlerini aktif hale getirmektir. Biz bunu ilk günden itibaren yapıyoruz, kişiye çenesini, dilini, yanak kaslarını doğru kullanmayı öğretiyoruz. Buradaki temel eğitim bittikten sonra da kişinin dudak, dil ve yanak egzersizlerine bir yıl devam etmesi gerekiyor. Yani, 'eğitim tamamlandı, bizim işimiz bitti' demiyoruz, danışanımızı bir yıl boyunca ücretsiz olarak takip ve kontrol ediyoruz.”

Düzgün ve akıcı konuşmada ses tonlamasının önemine değinen Erengül Kaim, ses tonlamasını yanlış yapmanın da bir konuşma bozukluğu olduğunu söylüyor.

"Eğitimin ikinci haftasında hece çalışmaları ve sesli kitap okuma seansları yapıyoruz. Çünkü sesli kitap okumak, kalıpları daha fazla yerine oturtuyor. Onun için danışanlara sesli kitap okumalarını, kendi seslerini duymalarını ve ses tonlamasını yapmalarını istiyoruz. Çünkü ses tonlamasını yanlış yapmak da bir konuşma bozukluğudur, doğru yerde durmuyor, doğru yerde nefes almıyorsanız bu durum, konuşmanızın bozulmasına neden olur."

PEKİ 12 GÜN SONRA...
Anadolu Üniversitesi Dil ve Konuşma Bozuklukları Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİLKOM) Direktörü Prof. Dr. Seyhan Topbaş ise kekemeliğin 12 günde düzeltilemeyeceğini söyledi ve "12 günlük, 20 günlük veya 30 günlük yoğunlaştırılmış terapilerle kekeme kişinin konuşmasına ancak geçici olarak akıcılık kazandırılabilir" dedi.

“Ülkemizde yetişmiş dil ve konuşma terapistinin az olması nedeniyle piyasada pek çok merkezin kekemeliğe çözüm arayışı içinde bir takım etkinlikler yaptıklarını biliyoruz. Üniversite merkezleri ya da birimleri bilimsel çalışır. DİLKOM olarak bizim çalışmalarımız da bilimsel dayanaklıdır. Buna karşın özel merkezlerde nasıl uygulamalar yapıldığını bilemeyiz.

12 günlük, 20 günlük, 30 günlük gibi yoğunlaştırılmış terapilerle kişilerin konuşmasına geçici olarak akıcılık kazandırılabilir, ancak bunun günlük yaşama uygulanmasında zorluklar yaşandığı çeşitli araştırmalarla desteklenmiştir. Ayrıca söz konusu özel merkezlerde çalışanlar arasında dil ve konuşma terapisti veya uzmanı olmadığı duyumlarını da almaktayız. Elbette bu uygulamanın yararlı olduğu kimseler de vardır. Dolayısıyla, 12 günlük terapiden yararlanmış istisnai bir vaka 10 ay, bir yıl, iki yıl kekelemeyebilir ama üçüncü yıl tekrar kekelemeye başlayabilir. Bunu önceden kestirmek pek mümkün değil. Bunun için bilimsel dayanaklı uygulamalarda, terapi sonlandıktan sonra en az iki yıllık sonuçlarına bakılması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Biz de bu çalışmalarımızı bu tür bilimsel araştırmalarla destekliyoruz.

TERAPİYİ ETKİLEYEN BAŞKA FAKTÖRLER OLABİLİR
12 veya 20 günlük terapilerin olası yararının yanı sıra kekemelik genellikle yaşla beraber azalma eğiliminde olan bir konuşma bozukluğudur. Başlama yaşı 2 ile 5 yaş arası olup, genellikle okul çağına kadar bu çocukların yüzde 80’inde kendiliğinden bir iyileşme görülür. İlerleyen yaşlarda da takılmaların azaldığı, hatta sıfıra indiği de görülebilir. O halde, terapi yöntemini etkileyen başka faktörlerin olabileceği her zaman göz önünde tutulmalıdır.”

SORUN GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYACAK ŞEKİLDE DÜZELİR
Kekemelikten kurtulmada en önemli şartın, istek ve kararlılık olduğunu söyleyen AKEM sorumlusu Kenan Çetiner ise 12 günde düzeltilen kekemeliğin tekrarlama olasılığı ile ilgili olarak şunları şöyledi:

“Bir kişi kekemelikten tamamen kurtulacağına inanarak bizim verdiğimiz eğitimleri alır ve sonrasında belirttiğimiz egzersizleri gerektiği gibi yaparsa, kekemelikten kurtulmaması için hiç bir neden yoktur. Bizim zaten bir yıl boyunca kontrollerimiz oluyor, kişi çalıştığı, kendisine verilen egzersizleri hakkıyla yaptığı sürece sorun geri dönüşümsüz olarak çözülmüş oluyor.

Çünkü biz kimseye, 'yüzde yüz bu sorunu bitireceğiz' demiyoruz. 'Biz, kendimizden eminiz, eğer siz de kendinizden eminseniz o zaman bu sorunu çözebiliriz’ diyoruz. Aksi taktirde verilen eğitim, bizim için de danışanlar için de hayal kırıklığı ve zaman kaybından öteye geçmez. Ama gerçekten isteyip de buradan başarıyla ayrılmayan kimse olmadı.”

GEREKEN SÜRE 12 GÜN DEĞİL, 12-14 HAFTADIR
Prof. Dr. Seyhan Topbaş, kekemelikte “tedavi” sözcüğünün dil ve konuşma bozuklukları uzmanlarınca tercih edilen bir terim olmadığını söyledi ve “Bizce “kontrol altına almak” demek daha uygundur. Kişinin konuşmasını kontrol etmesi, sonrasında da bu kontrolün otomatikleştirmesi ve içselleştirmesi sağlanarak kekemelikten kurtulması amaçlanır” dedi. Prof. Topbaş, kekemelikten kurtulma ve kontrollü konuşmada belirli bir aşamaya gelmek için geçmesi gereken zamanın ise 12 gün değil, 12 ile 14 hafta olduğunu belirtti.

“Kekeleme terapisi, dil ve konuşma bozuklukları terapisti, uzmanı veya pataloğu tarafından uygulanmalıdır” diyen Prof. Topbaş, DİLKOM’ da uygulanan yöntem hakkında da şu detayları verdi:

“Merkezimizde uygulanan yöntem uyarınca kişi haftada bir ya da iki kez kliniğe gelir. Kontrollü konuşmada belirli bir aşamaya gelindiği zaman (bu tahminen 12-14 haftalık bir süreyi kapsar) haftalık terapiler, iki haftada bir, ayda bir ve iki ayda bir şekline dönüşür. Bu süreçte klinik ortamda sürdürülen terapilerin günlük yaşama genellenebilmesi için ortam değişiklikleri yapılmaktadır.

AİLEYLE BİRLİKTE YAPILAN ÇALIŞMA 1.5 YILDAN FAZLA SÜRER
Okul öncesi dönemdeki çocuklara yönelik terapilerde ise ergen ve yetişkinler için uygulanan kontrollü konuşma öğretiminin yanı sıra çocuğun akıcı konuştuğu zamanları pekiştirmeye dayalı bir yöntem uygulanmaktadır. Bu yöntem, yine ilk 3 ay her hafta görüşerek kontrol evresi ve aileyle birlikte çalışmayla beraber 1.5 yıldan fazla sürer."

Terapilerle kekemeliğin tamamen ve geri dönüşümsüz düzeltilmesinin mümkün olduğunu söyleyen ve “Kişi öğrendiği kontrollü konuşmayı sürekli uygular, bunu hayatına tamamen yayar ve içselleştirirse, uzun süreli izleme sonucunda kontrollü konuşma kalıcılaşabilir. Bu da doğal olarak kullanılan terapi yönteminin etkililiği kadar kişinin kendisine de bağlıdır” diye konuşan Prof. Topbaş, “Giderilen kekemelik sorunu, daha sonra herhangi bir travma veya olay karşısında tetiklenebilir mi?” sorusuna ise şu cevabı verdi:

“Terapi verdiğimiz kişilerden kontrollü konuşmayı her durumda uygulamalarını talep ediyoruz. Bu kontrollü konuşma kalıcılaştıktan ve içselleştikten sonra herhangi bir travmaya bağlı geri dönüş beklemeyiz. ”

DİL BOZUKLUĞU MU, KONUŞMA BOZUKLUĞU MU?
İnsanların birbiriyle iletişimini ciddi ölçüde engelleyen sorunları, 'iletişim bozuklukları' olarak tanımlayan Prof. Topbaş, bir konuşma şeklinin 'bozukluk' olarak nitelendirilmesi için hangi özelliklerde olması gerektiğini ise şöyle özetledi:

"İletişim bozukluğu bir şemsiye terimdir ve genel olarak, dil bozuklukları ve konuşma bozuklukları şeklinde iki alt başlıkta tanımlanır. Dil sembolik bir sistemdir. Bu sistem kısaca, tasarımlarımızın, düşüncelerimizin ve duygularımızın dilbilgisi öğelerine dönüştürülmesini içerir. Yani, anlatmak istediğimiz “şey” ne ise, önce onu, onun yerine geçecek sembollerle eşleştirmemiz gerek. Bu da doğumdan itibaren işitilenleri algılama, bellekte saklama, geri çağırma, formüle etme gibi bir dizi bilişsel işlev gerektirir. Dil bozuklukları da bu sembol sistemini anlama ve ifade etmedeki sorunları kapsar.

Konuşma bozuklukları ise ses, konuşma seslerinin artikülasyonu ve konuşmanın akıcılığı ile ilgili bozuklukları kapsar. Basit bir anlatımla; sesimizin kısılması, çatlak çıkması, aşırı genizsi çıkması, yaşımıza ve cinsiyetimize uygun erkek ya da kadın sesi üretememek, ses bozukluğuna işaret eder. Konuşma seslerinin yaşa ve dile uygun telaffuz edilmemesi, 'r' ve 's' gibi bazı sesleri söyleyememe ya da farklı sesletme (halk dilinde peltek konuşma) gibi artikülasyon bozukluklarına örnektir.

DOĞUŞTAN DA OLABİLİR, SONRADAN DA
Konuşmada akıcılık bozukluğu ise kekemelik ve hızlı-bozuk konuşma olarak tanımlanır. Hızlı-bozuk konuşma ise konuşmanın olağandan çok daha hızlı üretilmesine bağlı olarak bazı ses, hece ve sözcüklerin yitimi olarak tanımlanabilir ve konuşmanın dinleyen tarafından anlaşılması güçleşir. Bir konuşma şeklinin 'bozukluk' olarak nitelendirilmesi belirli ölçütler kapsamında yapılır. Bu ölçütler; bozukluğun nedenleri, yaş ve cinsiyete özgü normlar, başkaları tarafından anlaşılma derecesi ve bozukluğun özellikleri gözetilerek karşılanır. Çok çeşitli organik ya da organik olmayan nedenlere bağlı olabileceği gibi belirli bir neden bulunmaksızın da gözlenebilen dil ve konuşma bozuklukları hemen her yaşta olabilir.

Doğuştan olabileceği gibi gelişim sürecinde herhangi bir hastalık veya kafa travması sonrasında ortaya çıkabilir. Dil kazanıldıktan sonra okul çağı, ergenlik, erişkinlik, yaşlılık döneminde geçirilebilecek kazalar, inme ve beyin zedelenmeleri gibi durumlardan sonra da konuşma yitimi olabilir. Dolayısıyla, bir konuşma şeklinin 'bozukluk' olarak nitelendirilmesi, dil ve konuşma bozukluklarının birbiriyle birlikte gözlenme, birbirinden bağımsız gözlenme özellikleriyle birlikte dahil etme ve dışlama ölçütlerinin ince ayarının yapılmasını zorunlu kılar."

KEKEMELİK NEDEN KAYNAKLANIYOR?
Kekemeliğin nedeni tam olarak bilinmiyor. Halk arasında deprem, aşırı korku, sevgi bölünmesi gibi faktörlerin kekemeliğe neden olduğu görüşü hakim. Araştırmalarda, kekeleyen kişilerde, akıcı konuşan bireylerden herhangi bir zihinsel ya da bedensel farklılık belirlenmediğini söyleyen Prof. Topbaş, kekemeliğin gelişimsel olduğunu belirtti ve genetik faktöre vurgu yaptı.

"Genetik etki, son dönemde üzerinde sıkça durulan bir konu. Birinci derece yakınlarında kekemelik olan bir çocuğun kekemeliğinin okul çağına kadar geçmeme ihtimali, yakınlarında kekemelik olmayan çocuklara göre daha fazladır. Ayrıca ailede farklı bir konuşma sorunu olması da risk faktörleri arasında görülür. Travma öyküsü, merkezimize başvuran pek çok kişide mevcuttur, ancak ciddi travma sayılacak öyküler çok fazla değildir. Aileler ve kişiler, kekemeliği mutlaka bir nedene bağlamak istediklerinden bir öykü ortaya çıkabilmektedir. Örneğin; “televizyonda gördüğü bir görüntüden etkilendi”, “köpek ısırdıktan sonra başladı”, "karanlıkta yalnız başına kaldı" gibi. Deprem, ayrılık, sevgi bölünmesi veya sevdiği birini kaybetme gibi olaylar kekemeliğin doğrudan nedeni olmayabilir, ancak bazı psikiyatrik sorunlarla birlikte, bu tür travmalar kişide örtük olarak var olan kekemeliği tetikleyebilir.

KONUŞMA KARMAŞIK BİR SÜREÇTİR
Kekemeliğin nedeni konusunda net bir şey söyleyememekle beraber konuşma organizasyonundaki bir sorundan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Konuşma basit davranış biçimi değildir; aksine, oldukça karmaşık bir süreçten süzülen son üretim biçimidir. Basit bir ifadeyle, tümcenin, bir ifadenin ve sözcüğün önce beynimizde dil sembolleri ile kodlanması gerekir. Bu sırada hayati işlevleri olan, solunum, yeme ve yutmadan sorumlu birçok organ ve yapı, ikincil görevleri olan sesi çıkarma (sesleme), artiküle etme işini bir ahenk içinde yapar. Dolayısıyla, ses ve konuşma yolunda kullandığımız yapılar ve konuşmaya dökülen işlemleme sürecindeki bir sorun konuşmanın akıcılığına ket vurabilir."

Türkiye’de kekemelikle ilgili ayrıntılı bir araştırma ve istatistik henüz yok. Amerika ve Avrupa nüfusları için ortaya konan sayıları ülkemize uyarlayan Prof. Topbaş, "Toplumun yaklaşık yüzde 1’inin kekeleyen bireyler olduğunu söyleyebiliriz. Okul öncesi yaşlarda ve geçici olarak kekeleyen çocukları da hesaba kattığımızda bu rakam yaklaşık yüzde 5 civarıdır. Erkek çocuklarında, kız çocuklarından 3-4 kat daha fazla görülür. Bunun neden kaynaklandığı ise bilinmiyor" diye konuştu.

12 günde kekemelikten kurtuldular yorumları

  • Image Description
    misafir
    15.06.2012

  • Image Description
    misafir
    02.02.2013