Şehidin Kazandırdığı Zafer

Rumeli fatihi Süleyman Paşa bir seferinde avlanmaya çıkmış, elinde bulunan doğanı avının ardısıra salmış idi. Kendisi de atını mahmuzlayarak süratle koşturunca, atın ayağı bir köstebek deliğine takıldı. At tökezleyip yan üstü yıkılınca, şehzade Süleyman Paşa atın altında kaldı. Oracıkta şehit oldu (1360). Gaziler mübarek cesedini kaldırdılar, Bolayır'da kendi yaptırdığı mescidin karşısına defneylediler. (Gariptir ki, merhum Süleyman Paşa'nın atının türbesi de kendi türbesinin yanıbaşındadır!)

Meğer Süleyman Paşa'ya bu hal vaki olmadan önce, yanında bulunan gazilere bir defa şöyle demiş: “Eğer ben bu yakında ahirete göçersem, sizlere vasiyetim olsun ki beni Bolayır'da defnedesiniz. Üzerimize düşman gelirse Allah'a tevekkül edip gayrete gelerek, benim ölümü düşmanlara aldırmayasınız.” Bu vasiyetini sıkıca tenbih etmişti.

Gerçekten merhum dünyadan ahirete göçünce, etrafta olan düşman bunu haber aldı ve ferahladı. Gemilerle gelerek Rumeli yakasında fetholunan yerleri ehl-i İslâm'ın elinden geri almak için Bolayır'a doğru harekete geçtiler. Şehitlik rütbesini kazanmış Allah'ın sevgili kulları boz atlar ile düşmanın gözlerine görünüp hücuma geçince, herbiri dehşete düşüp kaçmaya başladılar. Gaziler de artlarına düşüp pek çoğunu kılıçtan geçirdiler. Geri kalanları da esir edip zincire vurdular. Ancak gemidekiler kurtuldu.

Allah'ın yardımıyla İslâm askeri galip ve muzaffer, düşman ise kırılarak perişan oldu. Esir olanlar ise gazilerin huzurunda: “O boz atlara binmiş kişiler kimlerdi? Onların önü sıra heybet saçan bir yiğit vardı. O nereye gitti? Bizi yakalayan onlar idi.” diye sordular. Merhum şehzade Süleyman Paşa'nın bazı nişanlarının hakikatine işaretle, hayret verici bir gerçeği haber verdiler.

Beri tarafta Gelibolu'da bulunan müslümanlar, otuz parça gemi ile üzerlerine gelen düşmanlardan haberdar olduklarında, kaleyi muhafazaya hazırlandılar. Gelibolu tarafına yönelen düşman ise, Bolayır'daki hezimeti haber alınca, korkuya kapılıp bir şey yapamadan geri çekildi.

Solakzâde Tarihi 1/37-38; Hoca Sadeddin Efendi: Tâcu't-Tevarih (Ankara, 1992) 1/97-101.